
7 Şubat Cuma günü, Bursa Akademik Odalar Birliği’nde yeni yayımlanan Türkçülük adlı kitabının imza günü ve söyleşi etkinliğini gerçekleştiren Altın Ordu Cemiyeti Başkanı ve Türkçü yazar Caner Kara, alçakça bir saldırıya uğradı.
Saldırganlar, içeride ve dışarıda pusu kurarak hain planlarını gerçekleştirmeye çalıştı ancak bu saldırılar amacına ulaşamadan püskürtüldü.
Gecenin geç saatlerine kadar Emniyet Müdürlüğü’nde ifade veren Caner Kara, saat 04:41 sularında sosyal medya hesaplarından bu menfur saldırıya ilişkin açıklamalarda bulundu.
Altın Ordu Cemiyeti Başkanı Caner Kara:
“Sevgili canlar,
Esenlikler.
Hayırlı sabahlar diyeyim, artık vakit çok geç olduğu için.
Bugün, ‘Türkçülük’ isimli kitabımın ilk imza gününü yapmak üzere Bursa’da, Akademika Dolar Salonu’nda bir söyleşi ve imza günü etkinliğimiz vardı. Takip edenlerin bildiği üzere, dolu bir salonda güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Saygıdeğer büyüklerimiz, şehit ailelerimiz, dostlarımız, hocalarımız katılım sağladı. Kısa bir söyleşinin ardından imza günü yapmak üzere toplanmıştık.
Söyleşinin ardından okuyucularımız, sevenlerimiz sıraya girerek kitaplarını imzalatıp fotoğraf çektirmek suretiyle ayrılıyorlardı. Fakat bildiğiniz üzere, araya üç tane müptezel arkadaş –yaşlarını başlarını almış olsalar da bir hevesle– katılmışlar. Ayrıca iki-üç kişiyi de fotoğraf ve video çekmeleri için karşı tarafa yerleştirmişler. Dışarıda da on-on iki kadar müptezel arkadaşlarını pusuya yatırsınlar diye konuşlandırmışlar.
İmza almaya ve fotoğraf çekilmeye gelenler gibi davranarak yaklaşıp, tahminen elli yaşlarında olduğunu düşündüğüm biri, “Bir soru sorabilir miyim?” diyerek lafa girdi. Ardından, “Türk dünyasının bilgeliği, diri Devlet Bahçeli ile Abdullah Hocalar’ı nasıl aynı cümlede kullanırsın?” şeklinde bir çıkış yaptı. Kendince, Avustralya’daki kanguruların kavga ederken sergilediği gibi bir hareket çekmeye çalıştı.
Salonda bulunan dostlarımız, kendilerine müdahale edince koruma içgüdüsüyle kaçmaya çalışırken bir kapıya, bir kirişe vurdular; biraz da birbirlerine çarptılar. İçlerinden birinin elindeki kelebek bıçak –hani şu havada çevirdikleri komik bıçaklardan– eline dolandı ve kendi elini kesti. Neticede, kendi kendilerine zarar verdiler.
Bunları polise teslim etmek için zapt ettik, kim olduklarını sorduk. Bu zapt etme sırasında öğrendik ki saldırıyı yapmaya yeltenen şahıs, Bursa’nın bir taşra mahallesindeki Ülkü Ocakları başkanıymış. İsmi önemli değil, bu tipler zaten çok moda. Sabıkası kabarık, yüz kızartıcı suçlara kadar her şeyi işlemiş tipler buluyorlar ya, işte kendisi de o tiplerden biri.
Efendim, kendilerini emniyet güçlerine teslim ettik. Karakola giderek ifademizi verdik. Bu şahıslar da bizden şikâyetçi olmuşlar. Sözde, küfür etmişim de o yüzden saldırmışlar. Efendim, imzaya gelmiş, fotoğraf çektirmeye gelmiş, ben ona küfür etmişim! Hatta bıçağı da biz çekmişiz diye ifade vermişler.
Bu arbede tatsız bir hâl aldı, hoşumuza gitmeyen bir durum oluştu. Allah’tan imza işimizin sonuna gelmiştik. Yani çok da önem arz etmeyen, gereksiz bir heyecana kapıldılar. Sağ olsunlar, benim için bir azim vesilesi oldular. Bir-iki tane daha yarım kitabım var, onların yazımını da bu yaşananlardan aldığım azimle hızlandırmayı düşünüyorum. Yaptıkları şaklabanlık, komiklik yani.
Efendim, onların cenahından birtakım kimseler, birlikte ifade verdiğimiz arkadaşlarımızı ve dostlarımızı arayarak “Bizimle ilgisi yok, haberimiz bile yok.” demişler. Bana şahsen böyle bir şey ulaşmadı ama ilgileri olsa da olmasa da benim nazarımda yaprak bile kımıldamaz. Yani, zerre kadar etkilemez.
Benim imza günümü sabote etmiş olmaları, onlara karşı bakış açımda hiçbir değişiklik yaratmaz. Zaten o ana kadarki günahları, buradan Çin Seddi’ne kadar yol olur; hatta bir de dönüş yolu yapılır! Öyle duble yollar var ya, işte onlardan biri olur.
Peki, kimdir bunlar? Apoculuk meselesini Kürtçü partinin elinden almaya çalışan, “En apocu biziz!” diye yarışan tipler… Türk dünyasının bilge lideri varmış, onun aleyhinde konuşulamazmış! Öyle mi? Ben konuşuyorum kardeşim, yazıyorum da. Susmaya falan da niyetim yok.
Böyle komik müptezellerin ve hareketlerin beni susturacağını zannetmiyorum. Hiç öyle bir huyum yok. En fazla azim katarsınız, işimi hızlandırırsınız. Zerre kadar ciddiye almam, en büyüğünüz gelse fark etmez.
Üzüldüğüm bir şey var mı diye düşünüyorum, sizinle paylaşayım diyorum ama yok. En fazla genç kardeşlerimizin, dostlarımızın, arkadaşlarımızın tadı kaçmıştır. Orada bulunan şehit ailelerimiz üzülmüştür, bunlara üzülürüm. Yoksa sinek kadar ciddiye almıyorum, almayı da düşünmüyorum.
Elinizden geleni ardınıza koymazsanız çok memnun olurum. Zaten müptezel bir şeysiniz. Ateş olsanız, cürmünüz kadar yer yakarsınız. Hiç sallamıyorum.
Ben sıradaki imza gününü, sıradaki kitabı düşünürüm. Zira sizin toplum nazarında izah edilecek bir hâliniz bile kalmamış. Sizin dışınızdaki konulara yazmaya devam ederim.
Bu süreçte arayan, soran, desteğini esirgemediğini belirten; mesajla, telefonla yanımda olduğunu hissettiren eşe, dosta, büyüklerimize ve küçüklerimize tekrar teşekkür ederim.
Esenlikler dilerim.”
Şeklinde açıklamada bulundu.